Bugün atasözlerini merak edesim geldi. Her zaman bir merak
konusu olmuştur gerçi benim için. Kim bulmuştur bu sözleri? Oturup üzerinde
düşünmüş müdür bu atalar, yoksa hani yolda yürürken sözleriyle pek de gündeme
gelememiş diğer atamıza ‘yahu sen şu samanları şimdi saklayıver de elbet gelir
zamanı’ mı demiştir? Ya da anlık bir unutkanlık yaşayan bir atamız kim olduğunu
sorgularken yanına gelen özlü söz ustası diğer atamıza ‘arkadaşını söyle sana
kim olduğunu söyleyeyim’ diye mi sormuştur? Olabilir, neden olmasın? Yandan
geçen uyanık Abdüllatif ata da bunu kendi sözüymüş gibi yaymıştır sonra. Bilmiş
bir eda ile ellerini arkada birleştirip, yan çadıra yeni yerleşmiş kılıç kalkan
Hüsrev’in kim olduğunu soran meraklı Telviye ata annemize, ‘De bakalım hanım
anne, kimlerle takılır bu Hüsrev? Ondan sonra söyleyeceğim sana onun kim
olduğunu’ demiştir. Sonra o oğluna, oğlu kendi torununa, torunu yeğenlerinin yavrularının
üçüncü kuşak nesillerine aktarmış, günümüze gelene kadar da ‘Arkadaşların ortak
yönü çoktur. Entel entelle, dantel dantelle takılır. Entelin dantelle takılacak
hali yok ya!’ halini almıştır. Evet olabilir, yüzde elli ihtimali var. Hatta
yolda gelirken üçüncü kuşaktaki Nismet Hatun (tamamen uydurmaca), yıllarca her
sabah ineğinden sağdığı sütü ateşte kaynatmış, ateşten aldığı gibi içip her
seferinde yanmış, yıllar sonunda da bundan ders alıp sütünü, çorbasını ve hatta
yoğurdunu bile üfleyerek yiyip içmiştir. Sonra da anasını örnek alan oğluna,
‘Oğlum ben ettim sen etme. Her şeyi üfleyerek ye ki ağzının yanmaması garanti
olsun’ nasihatini vermiştir. Benim gibi günümüz insanları da, bir kere güneşin
altında sabahtan akşama malak gibi yatıp gece güneş çarpmasından bayılınca, bir
dahaki yıllarda otuz faktörle gölgenin altında güneşlenme alışkanlığı geliştirip,
bu olayı bitmek bilmeyen cümlelere sığdırmaya çalışmak yerine Nismet Hatun’un
‘sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer’ özlü sözünü kullanır olmuştur. İyi ki
varsın Nismet Ana!
Atasözlerinin, durumu özetleme, olaylardan ders çıkarmada
yardımcı olma, Türkçe derslerinde nicelerini öğrenirken ataların başından
geçenleri merak etme gibi kişisel gelişime katkıları var. Onu biliyoruz. Peki
ya batıl inançları nereye sokmalı? En şaşalısından kara kedi olayı. Yahu
elektriğin olmadığı zamanlarda akşam vakti önündeki taşa takılıp düşen Sakar Amca,
kara kediden ne istersin? Hayvanın suçu ne o sırada karşısındaki fareyi
kovalamak için hızlı pati adımlarıyla ilerlemişse? Sakar Amca sonrasında her
felakette etrafta kara kedi aramış, gördüğü anları da sonraki nesillerine
aktarmış belli ki. Tekircikler de nesillerdir muzdarip bu durumdan. Sarmanı,
pamuğu seviyorlar, onu bir türlü sevmiyorlar. Hep o Sakar Amca yüzünden hep...
Bir de gece vakti tırnak kesilmez olayı. Bulunduğunuz yer aydınlık değilse
kesmeyin tırnaklarınızı lütfen! Yine elektriksiz devirlerden apaçık bu inanc-ı
batıl. Bu sefer de Sakar Amcanın kızının başına gelmiş bahtsız durum. Sen git
hava kararmaya yakın uzayan tırnaklarını kes, keserken de azıcık parmaktan
alıver. Olur mu hiç? Sen Sakar Amcanın kızısın, ya başkasına kestir
tırnaklarını, hadi olmadı gündüz kes di mi? Bak hala akşam tırnak kesemeyen bir
çoğunluk var. Neden? Deneyimler arasındaki medeniyet farkını gözden
kaçırıyorlar da ondan...
Bunlara değinmişken şu tekerlemelere de dokunmadan edemeyeceğim.
Dal sarkar kartal kalkar, kartal kalkar dal sarkar. Bırak ya! Her defasında
yedi tekrar yaptırmadan bırakmayan bu gıcık cümleyi kim düşünür, kim bulur, kim
diğer kuşaklara aktarır? Ne yalan söyleyeyim, yazarken bile düşündüm azıcık. Ki
chat yapmaktan tuşların yerini ezberlemiş biri olarak bu pek başıma gelmez...
Bir de şu şemsi paşa pasajında üç tas has hoşaf... Bu pasajda en hasından hoşaf
içen üç tipleme gününü gün ederken, ben bu cümleyi her duyduğumda içim
gıcıklanıyor. Şemsi paşa paşajı... yok.. şemsi pasa paşajıj.. cık olmadı..
şemsi paşa pasajında (bir umut belirir) üç taş haş hoş... böööüüvvv... o zaman
son çare... ŞEMSİ.... PAŞA.... PASAJINDA... ÜÇ... TAS... HAS... HOŞAF.... Üçer
saniyelik aralıklarla söyleyince en azından yalandan bir başarma duygusu
oluşuyor. Başardım işte... Yerseniz...
Bu anlamlı sorgulamalarımdan sonra sonuç kısmını anlamlı
örneklerle noktalamak istiyorum. Nismet Hatun ile Sakar Amca’nın da izinleri
olursa tabi...
Acele işe şeytan karışır (açken aceleyle yemeği pişirmeye çalışıp
her yere saçtığım, sonunda da peynir ekmeğe kaldığım günün anısına)
Sağ elim kaşınıyor, para gelecek (saçmalığını bilsem de her
kaşınışında gözlerimin ışıldayıp ‘ayyy para geleceeeek’ deyişimin anısına)
Al şu takatukaları takatukacıya takatukalatmaya götür, takatukacı
takatukaları takatukalamazsa
Takatukacıdan takatukaları takatukalatmadan al geri getir (takatukanın
ne olduğunu bilmesem de içinde takatuka ve ekleri geçen dokuz kelimelik bir
cümleyi söylemeye çalışmaktaki ısrarım anısına)