9 Ağustos 2012 Perşembe

Kendini keşfetmek güzeldir... Güzel midir???

Şekerden tatlı günler olur hani. Hava tam kıvamındadır, oda sıcaklığında. Hafif ısındı mı, ılık bir rüzgar saçlarınızı şöyle bir üfürür, yanaklarınızı gıdıklar. Henüz falları okumadan bugün güzel şeylerle karşılaşacağınıza inanırsınız, motivasyonunuz daha siz uyurken içinizde fıkır fıkır bir çalar bin oynar köşe bucak. Bir de üstüne aynada çapkın gülüşlü bir ‘ben’ görürsünüz, şekerden tatlı gün konsepti hazırdır önünüze. Yiyebilirsiniz artık, ‘afiyet olsun’.

Bildiniz bildiniz, o günler şu sürekli yaşanılası, kötü başlayan günlerde kıskanılası olanlardan işte. Tam da benim bugün koluna girip hoplaya zıplaya yanında yürüdüğüm gibi. Beraber ne de keyifli vakit geçiriyorduk derken beni ekip başkasına gitti lakin... Hain şekerden tatlı... Hoppudi huppidi saatlerden sonra beni yeni aldığım kitabın başına oturtmasıyla arkasını dönüp fıyıverdi. O fıyarken ne mi oldu? Şu oldu: Benimle konuşan kitap, bana zayıf noktalarımın ne olduğunu sordu. Daha önce fark etmediğim olumsuz yönlerimin olup olamayacağını sorgulamamı söyledi. Ben de havaya bir iki kelime fırlattım, yerse diye. Ama akıllı kitap, yemedi. Beni doğruca temel yazı araçlarımıza yönlendirdi. Sağ elimde kalem, sol elimde defter, ver elini ‘köklerine kadar sinmiş zayıf yönler’. Olur değil mi, hani üç olur, dört olur... Hadi beş olur, altı zorlar. Ama yok, benimki bitmedi gitti. Bir yazdım, üç yazdım, beş yazdım... İstemeyerek yazdım, sindiremeyerek yazdım, alınarak yazdım, bozularak yazdım. Ama yazdım da yazdım. Sonra bir baktım, piyuvvvv... Ben ne fenaymışım, ne beter böcekmişim, ben yaşıyormuşum da, burada karaladıklarımla nasıl başarıyormuşum? 

Şimdi... Siz siz olun kendinizi keşfetmeye girişecekseniz zayıf yönlerinizi yalnız bırakmayın. Zira tek başına gözüktüklerinde size kendinizi olmaz olasıca gibi hissettirebilirler. Yanlarında sıralanacak bir muhteşem yönler listesi ise dengeleyici unsur olarak hayatta kalmanızı sağlayabilir. Hatta şekerden tatlı güne davetiye bile çıkarır, öyle iddialıdır. Bir de siz siz olun, benim beter böcek listemden uzak durun. Maddeler çok gizlidir, açığa çıktığı takdirde kendini imha edebilir.
...
Sabırsız...
Üşengeç...
Huysuz...
...
BOMMMM !!!

2 Ağustos 2012 Perşembe

Adı... Hayal kırıklığı...


Hayal kırıklığını bilir misiniz? Hani şu hayallerin kırık camlar arasında asılı kaldığı parçalanmış umut taneleri... Hayallerin uğramaktan en çok korktuğu, yolculuğun bitiş noktaları... Özenle büyüttüğümüz, maviden gökyüzünde özgürce uçsun diye savurduğumuz tane tane hayallerin kül gibi cansız uzanmaları bir köşede... Hayal kırıklıkları... Alevlerden arda kalan renksiz küller... Bitmiş rüyaların hazin sonunun adı, veya kıyıya vuran son dalganın ardında bıraktıkları...

Bir bitiş noktasıdır hayal kırıklıkları. En çok da, hayalleriniz azaldığında vurur sizi, haince... Tutunduğunuz dal tükendikçe, daha da çok sarılırsınız, elleriniz kanasa bile. Son dal... Son hayal... Son umut... Öylece asılıyken, çıtırdamaya başlayan sesin getirdiği umutsuzluk pareleridir o. En karasından, sarıverir dört yanınızı... Adı hayal kırıklığıdır. Kırıktır o da, aynı sizin olduğunuz gibi...

Bir hayal tutmuşum ben de bir gün, kendimden habersiz. Öyle sıkı sarılmışım ki, canımı acıtacağını görememişim. Kan revan sokağın sonuna kadar koşmuşum. Sokak bitmiş, üzerime bir de kapıları kapanmış. Kalakalmışım ortasında, çaresiz bir ben gibi... Hayallerime bakmışım, görmüşüm ama uzanamamışım. Ardımda bırakmışım koşarken, ellerimin arasından düşüvermiş, farkına varmamışım. Kapının eşiğinden kırık parçaları uzatmışlar. Elimi uzatırken bir bir dökülmüşler parmaklarımın arasındaki boşluklardan. Ayaklarıma düştükçe daha da ufalmışlar. Onlar ufalırken ben de yanlarında ufalmışım. Çekmişim dizlerimi göğsüme, yüzümü kapamışım üzerine, kırık camlar arasına ben de oturur olmuşum. Serzenişlerim olmamış, direnmemişim, kabullenmişim. Adını da kırık hayallerim koymuşum. Bir benmişim, bir yokmuşum. Hayallerimi sularken, onlardan terk-i diyar olmuşum...