Aylar sonra ilk defa kucaklıyorum güneşin, çimlerin,
renklere bürünen ağaçlardaki çiçeklerin buluşmasını. Sırtımı güneşe, yüzümü
yaşamın içine çeviriyorum. Yayıldığım çimlerin üzerinde, hayatı seyrediyorum. Hayatı
dinliyorum. Kuş sesleri, çocuk sesleri, kahkahaların sesleri, yaşamın sesleri
geliyor kulağıma. Bir de ansızın tüm zamanların sesi geliveriyor...
Yaşamı izlerken, değişimin bir kılıfa bürünmekten ibaret
olduğunu görüyorum. Değişimin, köşedeki kızın üzerine giydiği tayta, yanındaki
oğlanın elindeki telefona, sevimli köpeğin boynuna geçen tasmaya, veya gözlere takılan
koyu renkli gözlüklere sığındığını görüyorum. İlk insan modelinin üzerine giydirilen
bir kılıf değilse ne anlama geliyor tüm bu eklentiler? Soruyorum...
Çekip çıkarıyorum aklımın ilk çağ insanını köşesinden. Üzerine
tarz elbiseler giydirip, saçlarına modern bir görünüm kazandırıyorum. Bir eline
telefon ve bilgisayar, öteki eline arabasının anahtarını veriyorum. Cebine para
ve renk renk kredi kartları koyup yemeklerini artık cebindekilerle satın
alacağını söylüyorum. Bir de ekliyorum, artık hayatta kalmak için avlanmak
yerine bir meslek edinip o cebi dolduracaksın. Ceptekiler ne kadar fazla
olursa, yaşamın tadını da o kadar çıkartacaksın...
Hayalimdeki insanın, kılıfını yadırgasa da hayatını benimseyeceğine
inanıyorum. Birkaç hafta, belki birkaç ay sürecek ama yıllar geçmeyecek bugünü
yakalamak için. Çünkü içinden gelenler zamana yenik düşmeyecek. Bahar
geldiğinde o da kendini yeşilliklere atacak... Yaz geldiğinde en yakınındaki
suya gidip serinleyecek, sonbaharın renklerine aşık olacak... Kışın
ayazlarından kaçıp kapalı duvarlara sığınacak... O da bizim gibi hayatın doğal
akışına kapılacak. Sevindiğinde dans edecek, sıkıldığında bir dost arayacak. Bir
kapıdan girip ötekinden çıktığında, yüzündeki kırışıklıklara şahit olacak. Ruhu
kah mutluluktan uçacak, kah kederlerde boğulacak. O da bizim gibi, yaşaması
gereken hayat nasılsa, onu yaşayacak.
Kılıfında değil de nerede saklı öyleyse değişim? Özünde hayat
hep aynı nehirde akarken, cam bir kavanoza girip böbürlenmek ne haddimize?