31 Aralık 2011 Cumartesi

Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl...

Camımızın önünde bir yılbaşı ağacı da bizde var artık. Her işimiz gibi onu da son dakikada hallettik ama çok da güzel oldu. Amacına ulaştı, yeni bir yıla girdiğimizi hissedebiliiyorum artık. Ona baktıkça çok daha renkli günlerin geleceği doğuyor içime, yılbaşı efsaneleri bilinç altımda bir yerlerde gizli sanırım. İyi ki de gizli...
2011 benim yılım olacak diyordum geçen sene, hatırlıyorum. En güzel değişiklikler bana geldi hakikaten. Bu sene de devamını bekliyorum...
Heyecanlı olsun...
Sağlıklı olsun...
Keyifli olsun...
Kalabalık olsun...
Dolu dolu olsun...
Bizim olsun ... :)
Hoşgelsin 2012

10 Aralık 2011 Cumartesi

Bu seferki sana özel...

Hiç bitmeyen bir ışıltı var gözlerinde, hayranım. Sen, birçoklarının sahip olamadığı o coşkuya sahipsin hayata karşı. Hayallerini, tutkularını okuyabiliyorum, heyecanın öyle canlanıyor ki bazen, ben bile durmak istemiyorum, hayata dökesim geliyor onları bir bir. Sen öyle güzel bir örneksin ki bana sunulmuş, kıskanıyorum seni bazen, sana özeniyorum, kendi hayallerimi tekrar canlandırmak istiyorum. Azmedesim geliyor yapmak istediklerime, heyecanla ayaklanıyorum, sonra geçiyorum tekrar yerime, seni izliyorum. Hayallerin için çalıştığını, sana verilen zamanı kullandığını görüyorum. Yarını planlamazken 10 yıl sonranı planladığını görüyorum, yarını planlayıp 1 yıl sonrasını unutan benim yanımda... Ne güzel bir desteksin sen benim yanımda, ne güzel dostumsun, eğlencemsin, sırdaşımsın, sevdiğimsin... İyi ki varsın...

1 Aralık 2011 Perşembe

Rüyalarım part 2

Fas'tayız, Fas ada olmuş. İkinci kez düğün yapacağız. Ben de gelinlik de giyeceğim ama sonrasında da farklı bir elbise giymek istiyorum. Tüm arkadaşlar, aile pazar gibi bir yerde toplanmışız, millet eğlenmeye başlamış bile. Ben ve İbrahim de kendimize kıyafet arıyoruz pazardan. Dolanıyoruz dolanıyoruz bulamıyoruz. Beni kesmiyor orası, taksiye atlayıp yakın bir yerlerde pazar var mı diye soruyorum. Tabi yarı türkçe yarı ingilizce, yarı tarzanca... Adam da 200m ileride var diyor. Ben düşünüyorum acaba 200 m ne kadara denk geliyor, uzak mı, yakın mı?
Beni adanın öbür ucuna kadar götürüyor, eyvah diyorum, ya param yetmezse... Neyse varıyoruz, param yetiyor iniyorum. Geldiğimiz yer pazar değil, otel. Etrafa bakıyorum iki kırık çanak çömlek var, puuu diyorum taksiciye beni niye buraya getirdi. Saate bakıyorum, düğün saati çok yakın. Resepsiyona gidip acele taksi istiyorum. Kadın "acele gelmez taksi" diyor, "limanda gemiden inecek de, gelecek de, zor" diyor. Ya diyorum nolur acelem var, düğünüme yetişeceğim. Ağlamaklı oluyorum, kadın mırın kırın yapıp telefon açıyor. O sırada yanıma James Bond'da kısa beyaz saçlı yaşlı kadın geliyor, o da taksi istiyor. Resepsiyonist onunla hemen ilgileniyor, bana davrandığı gibi davranmıyor. Bakıyorum kadın dışarıya doğru gidiyor. Hemen arkasından koşuyorum "o taksi beniiim, çekil ordan" diye bağırıyorum. Kadınla bir-iki itiştiken sonra oturuyorum taksiye, gözlerim dolu dolu. Adresi öğrenmek üzere telefonuma sarılıyorum, bir yandan da taksiciye anlatmaya çalışıyorum... Nefes nefese uyanıyorum...
Sanırım akşam gittiğim Tenten'in Maceraları beni etkilemiş, kendi hayatımca bir maceraya dalmışım ben de:)