...
Lüks villaların içinde, dadılarıyla beraber yaşıyor küçük
hanım. En güzel bisiklet, en lezzetli tatlılar, en yeni çıkan oyuncaklar hep
onun. Hayatın baldan, gerçeklerin hayallerden daha tatlı olduğunu düşünüyor
annesi gibi, kardeşleri gibi, arkadaşları gibi. Küçük bey ise doğu yakasında
kalıyor en kaosundan. Çocuk olduğu için hayat ona da tatlı ama şeker kıvamında
da değil hani, hafif mayhoş. Bisikleti tahtadan, oyuncakları yalandan...
En cilalısından bir oyuncak yelkenli alıyor eline küçük
hanım. Tik ağacının dokusunu hissettiği kıvrımlarını avucuna yerleştirip bir
koşu bahçedeki havuza doğru ilerliyor. Hava tam bir limonata, bahçe her zamanki
gibi cenetten bir parça. Varıyor yanına cam göbeğinden çatlama klor kokulu
suyun.
Diğer yanda bizim küçük bey. Bir oyun arası veresi gelmiş
büyük insanların çatışmalarından, ya da bir hayal arası... Tekne diye bir şey
duymuş evdekilerden daha yeni, yaşatmaz mı onu hiç kendi dünyasında? Kapının
önünde, tozların arasında duran kutuyu kapıp koşuveriyor bir çırpı ilerideki
tepeliğe. Su bulması gerektiğini biliyor tekneyi yüzdürmek için ama ne elinde
gerçek bir tekne, ne de civarda gerçek bir su birikintisi hâkim. Bu sorunu pas
geçiyor böylece, tekneden hayalli karton kutu, sudan hayalli toprakta dümen
tutacak artık bu seferlik...
Küçük hanım, bırakıyor yelkenlisini usulca suların üzerine.
Bir ufak şırıldama sesi duyuyor ucundan hafifçe iteklediğinde. Sonra üzerinde
yüzdüğü su gibi süzülüşünü izliyor ileriye doğru yelkenlinin. “Ne kadar güzel”
diye geçiriyor içinden, tebessüm ediyor.
Küçük bey, içi boş teknesini biraz insanla doldurmak için bir
avuç taş koyuyor kutusuna. Öyle ya, tek başına yüzme lüksü nerde, katıyor
hayallerine anasını, babasını, amcasını, kardeşini. Hep beraber sulara atılmak
üzere koyuyor tekneyi çatlak toprağın üzerine enginden deniz misali. Sonra
ittiriyor küçük parmaklarıyla ileriye, nereye gittiği bilinmeyen bir yerlere.
Küçük hanım, dalgalandırıyor dakikalarca durgun suyu.
Maksat, yelkenlisi süzülmeye devam etsin. Ellerini sallıyor havuzun içinde bir
sağa bir sola. Avuçlarını itekliyor suyun içinde, oynatıyor da oynatıyor
tasarım yakışıklısı oyuncağını. Aklına havuzun aşağı doğru akan şelale kısmı
gelmiyor ama yelkenli de oraya doğru sürükleniyor inceden inceden.
Bir sağa, bir sola itekliyor toprakta yüzemeyen tekneyi
küçük bey. Ağzından “vuuu” sesleri çıkarken hayal gücünden dalga dalga
güzellikler dökülüyor. Kendi kahkahalarının içinde kaybolurken parmaklarının
arasından düşüveriyor teknesi ansızın. Tepeden taklalar atarak aşağıdaki yola
kadar sürükleniyor garibin evladı. Ona kalan ardından seyretmek oluyor biçare,
saçılmış her tarafa dostları, akrabaları, canları, cananları...
İzliyor uzaktan küçük hanım, fark etti, düşecek yeni
sevgilisi. Ucundan ayaklanıyor, tutmak istercesine uzatıyor ellerini ama
faydasız. Gözleri düşen yelkenlinin taşa çarpan görüntüsüne şahit, bir çıtırtı
duyuluyor gerçeklerden, oyunun bittiğine dair. Koşarak dolaşıyor havuzun
etrafını, varıyor güzel yelkenlinin yanına. Ama memnuniyetsiz gördüklerinden,
kırılmış direkler, yırtılmış yelkenler. Tatlı hayatından üzücü bir an geçiyor,
bükülüyor alt dudakları. O üzgün ve mahzun haliyle hangi anne çare bulmaz ki
kızının derdine, “yenisini alırız” diyor, çözümsüzlük var mı demokrasilerde?
Küçük bey dağılan hayaline bakıyor tepede mutsuz. Teknesi
metrelerce aşağıda, içindekilerden birazı sağda birazı solda... Üzülmüyor değil
küçük bey, lakin yılmıyor da. İnecek aşağı, dünden hazır. Bir de şu doğuştan
şanssız bahtı olmasa... Bir rüzgâr alıp savurmasa hayalini o dakika haince...
Kayboluyor birden teknesi gözünün önünden. Bu sefer kırılıyor hayali.
Söyleniyor rüzgara, kadere, her kim karıştıysa bu elim hadiseye. “Ne olurdu çok
görmeseydin?” diyor hüzünle, “hep bana mı aittir tükettiğin çareler?”
...
Dün bir avuç insan döküldü denizin derin sularına, küçük
beyin yere savrulan teknesi ve içindeki taşlar misali. O küçük bey baktı dün
ardından, o toz bulutundan kaçıp yaşama haklarını kullanmak isteyen kader
arkadaşlarına. O kaybetti en yakınlarını, kendini, hayatını o teknede.
Oyuncaktan teknesine aldığı hayali insanlar gibi bindi elin teknesine, en
kilitlisinden. Sonra da ciyak ciyak bağırdı sulara gömülürken, ne oyuncaktan
hayalleri kaldı, ne de etten kemikten bedeni bu canına yandığının dünyasında. Hayattan
vazgeçme ihtimalinin bile daha güzel gözüktüğü bir şıkkı işaretledi
yanındakilerle, ve kurtuldu o büyük insanlardan, öfkeli insanlardan, şu koca
dünyada neyi paylaşamadıklarını bilemediği bu tuhaf insanlardan. Küçük hanım ne
yaptı peki? O duydu ki ters giden bir şeyler olmuş bu tozdan pembe dünyada.
Dudaklarını büktü, üzüldü, bakakaldı kırılan canlara... Ama sonra şefkatli bir
el dokundu yine omzuna, en ışıltılısından bir oyuncak yelkenli koyuverdi
avuçlarının arasına. Yelkenlinin ışıltısı aldı götürdü pembe dünyanın üzerine
sıçramış siyahi lekeleri. Hayatı yalnızca birkaç dakika sonra yeniden pespembe
oldu. Dert tasa kalmadı küçük hanımın gözlerinde. Öyle ya, tükenir mi çare
demokrasilerde...?