Tuluyhan Uğurlu'nun 'İstanbul Kanatlarımın Altında'
müziğine eşlik etti satırlarım... Müzikle daha bir anlam kazanıyorlar
sanki...
Sonbaharın ‘son’u çizili gökyüzünde. Bulutlara asılı, bir
iniyor aşağı, bir çıkıyor yukarı küskünce. Kimsenin onu sevmediğini biliyor,
hep hüzünlü bakışları, hep yaşlar doldurmuş göz pınarlarını. Aktı akacak
derken, bırakıyor kendini, buluyor damlalar halinde benliğini. Duyuyor
insanları, hep sövüyorlar kendine. Başlarının üzerinde yarım aydan renkli
kumaşlar taşıyorlar, adına da ‘şemsiye’ diyorlar, hüznünden kaçar hallerde.
Sevmiyor onu hiçbiri, kucaklamak istemiyor. Bense bir camın ardından izliyorum,
çok da farklı değilim başkalarından. ‘Son’ olmasaydı adı, bir başkaca olurdu
benim de yüreğimden akanlar. Lakin sövmüyorum yine de. Kederinin ağırlığı sarıp
sarmaladı karanlık koridorlarımı. Usulca, incitmeden sızdılar aydınlık odalarıma.
Harf harf dokudular ortaya çıkardıkları resmi. Ve bulutlara asılı o ‘son’ gibi,
kendi dünyamda bir ‘melankoli’ kazındı usulca.
Gönülsüz bir bahar günü bugün, evet. Başındaki ‘son’
yüzündendir pijamalarımı gün ortasında çıkarmayışım. Ve büründüğü o ıslak,
karanlık benliğindendir bu camın kenarına oturup, polar battaniyeme sarılışım.
Suçlu mudur hep bu sonbahar, hep ona mı aittir bu melankolik duygular? Yoksa
ben miyim her gelişinde fırsat bilip onu sahiplenen? Issız dehlizlerimi
beslemek için ben miyim o ‘son’larda kendimi arayıp bulan? Dinlemek istiyorum
bu defa anlattıklarını sonbahar. Bir dinlesem, duyacağım belki nankörlüğümü.
Bir sussa şu öfkeli, huysuz yanım, melankolinin dokunaklı seslerini
işitebilecek kulaklarım. Susuyorum. Önce dudaklarım, sonra zihnim susuyor
sırayla. Vakit, yüreği konuşturma vaktidir diyorum, bırakıyorum sözü ruhumun
aynasına.
‘Bir yanın o senin’ diyor bana yüreğim. ‘Ne bir suç var
ortada, ne de bir suçlu...’ Ben hep hükümlü tuttum halbuki o melankolileri. Ve
hep azmettirici buldum baharın son demleriyle kıştan kalma o karanlıkları. Ne
hükümlüyü özgür bıraktım dışarı, ne de karanlıkları kucakladım kendimden içeri.
Şimdi yüreğim salıveriyor hepsini. Yıllar sonra, zihnim adına, tüm benliğim adına
içten bir özürle af diliyor onlardan. Ve affediliyor. Yüzü kızarıyor zihnimin,
benliğimin... Bunca yıl esir tutmuş onları, kelepçelemiş, dört yanı duvarla
kaplı odalarda hapsetmiş melankolinin yankılarını ama affediyor onlar tüm bu
karamsarlıklarına rağmen. Yüreğimin her kıpırtısının etrafını sarmalıyorlar, ve
kusursuz bir dengeye ulaşıyor yüreğim ilk defa. Yazdığım her satıra, zihnimde
dolaşan her ‘ilk’e, ‘son’a dokunuyor, bir iz bırakıyor kendinden. Ve zihnim
onunla tanışıyor ilk defa. Zindan köşelerinde sakladığı bu tatlı acı hisle
tanışıyor, ondan hoşlanıyor. Onun, her zaman yüreğimle aşk yaşadığını artık biliyor.
Ve bu yasak aşka, bir aşık da kendisi oluyor.
Melankoli açıyor içimde bu sonbahar günü. Prangaları atmanın
hafifliği üzerinde... Sonbaharınsa harfleri kıpır kıpır şimdi... Zincirleri
kırmış rüzgar, üflemiş bulutu uzaklara. Ve hüznüyle barışık, güneşin miskin
sarısına tutunmuş bizim ‘son’uncu bahar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder